20 Ağustos 2006

...Uyusun da büyüsün....





“Nerde bu çizgi filmler?!” dediğim sabahlardan biriydi. Ya yeterince erken kalkmamıştım ya da o kadar saçmalık ve sapkınlığa rağmen koca bir kitle tarafından izlenen ve sohbetlere malzeme olan mide bulandırıcı ‘kadın programları’ gerçekten de televizyon dünyasını esir almış, çizgi filmleri saf dışı bırakmıştı.

Son 1-2 yıldır televizyonda rastladığım çizgi filmleri düşündüm. Hiçbirinin, adını hatırlamak şöyle dursun, karakterlerinin belirgin özellikleri bile gelmedi aklıma. İzlememişim demek ki. İzleyememişim. Belki de midem kaldırmamış. O zaman düşünmüştüm işte: Benim çocukluğumdaki çizgi filmlerle bugünküler çok farklıydı. Bugün hemen hemen hepsinde savaşlar, yarışlar, teknolojik karakterler veçirkin yaratıklar varken ben karikatürize edilmiş aileler, çocuklar, ev hayvanları, şirin yaratıklar ve spor takımları (ve yakışıklı Tusubasa) ile büyümüştüm: Taş Devri, Jetgiller, HollywoodYaramazları, Şeker Kız Candy, Winnie the Pooh, Tom ve Jerry, Heidi (ki sinir olurdum ben o kıza), Varyemez Amca ve Yeğenleri, Sylvestre ve Tweety, Şirinler (evet biraz gıcıklardı ama olsun), Red Kit, Alaaddin ve Cini, DarkWingDuck, Mickey Mouse ve niceleri... Gerçi bir de Ninja Kaplumbağalar, He-Man ve She-Ra gibiler vardı. Evet onlar savaşırlardı, ama yine de çizgilerin bir çekiciliği vardı işte. Bunları düşünürken, 50sine gelmiş bir orta yaşlı gibi, “Aaaah ah! Nerde benim zamanımdaki çizgi filmler?!...” derken buldum kendimi.

Derken, iki hafta kadar önceydi sanırım, babamı Tom ve Jerry izlerken buldum. Ben de oturdum yanına, başladım izlemeye. 2. dakikadan sonra iyice sıkıntı bastı. Bilmiyorum,belki de babamla izliyor olduğum için sıkılmış, zevk alamamıştım; ama galiba artık Tom ve Jerry’nin bana ilginç gelmiyor olma olasılığı daha ağır basıyordu. Aslında belki de sadece artık ezberlemiştim ve sonunda Jerry’nin kazanacağını biliyordum. Tom ne yaparsa yapsın, ister Jerry’i kafese tıkmayı başarsın, ister onu katran ve tüye bulasın, isterse de tren raylarına bağlasın, Jerry nasılsa bir yolunu bulup kurtulacak ve sonunda Tom’a dersini verecekti. Bu Tom’un kaderiydi ve değişmeyecekti. Sonunu bildiğim bir macerayı izlemek de bana o eski hazzı vermeyecekti. Galiba büyümüştüm.

Geçen haftaydı sanırım, bu sefer de Taş Devri’ne rastladım; ama ikinci versiyona. Bambam’la Çakıl büyümüşler artık. Şu garip komşuları vardı bi de hani: Frankenstein kılıklı adam ve garip alışkanlıkları olan, hatta çamurlu böcek falan yiyen ailesi. Neydi adı o adamın yahu? Neyse... Unuttum. Ben bu versiyonu daha çok severdim. Hatta bölümün sonuna doğru Bambam, Çakıl ve genç arkadaşlarına özel bi kısım olurdu. Bize bardaktan telsiz, yağmur suyundan bilye yapmayı falan öğretirlerdi. İşte o gün bu versiyona rastladım televizyonda. Çok şaşırdım. Artık Taş Devri göstermediklerini zannediyordum. Çizgi film alminde de “uzay çağı” başlamıştı ya hani... Çok sevindim işte onu görünce. Büyük bir hevesle izlemeye koyuldum.

Ama...

Ama...

Hayal kırıklığı böyle bir şey galiba.

Bir süre sonra vücudumda karıncalar dolanmaya başladı sanki. Daraldım, bunaldım... Artık zorla seyrediyordum. İnat etmiştim sonunu getirmeye. Çocukluğumun çizgi filmiydi bu, çok özlemiştim; ama ...

Ama...

7. dakikaydı herhalde, kanal değiştirdim. Dayanamadım.

Galiba ben büyüdüm. Aaaarrrggghhhh! Hayıııııııır! Olamaaaaz! Olmamalı!!!!

Hmmm.... Aslında... Biraz daha düşününce...Hâlâ Kayıp Balık Nemo’yu her izleyişimde inanılmaz bir keyif alıyorum..

Hmmm.. Dur bi dakika... Tam büyümemişim. Ohhhhh iyi! Sevindim valla... Ay içime su serpildi. Owfff. Çok korkmuştum yahu! Resmen büyüdüm sandım! Ayyyy...Rahatladım. Sağol Nemo yaaa! Sen de olmasan... (!!!!!)




Aslında bir de Oyuncak Hikayesi var (Toy Story), hmmmm.. hiç fena değil... Ohhh tamam ya.. Hâlâ çizgi film izleyebiliyorum. Ay çok sevindim!....


3 yorum:

Adsız dedi ki...

bi de çizgi filmlerin şahı vardır ki kendisi spiderman'dir hala sevilir hala izlenir...(hatta canım çekti ben bi tane izliyiveriym şimdi)

Ayşegül (Patamushta-потому что) dedi ki...

Şimdi şöyel oluyor:

Ben o zamanlar Örümcek Adam'a bi türlü rast gelemezdim. Hep sonunda denlk gelirdim zaplarken. Ama pek üzülmezdim. Zaten hep garip yaratıklar olurdu onda, pek açmazdı beni. Ama şimdi filmini izleyince bi çeşit sempati geliştirdim kerataya karşı.

Sonra bi de çokkk sevdiğim birini hatırlatıyor bana Örümcek Adam:))) O yüzden galiba artık daha bi seviyorum kendisini... Hehehe:))

Tymaut dedi ki...

frankentaş!!