Sanırım ölmekten değil ama yaşlanmaktan korkuyorum.
İki haftadır babaannem bizdeydi – Karamürsel’de. Perşembe günü onu evine bırakmak için onunla birlikte Ankara’ya geldim.
Bugün anneannemdeyim. Haziranda ameliyat oldu dizlerinden. Ne rahatsızlığının ne de geçirdiği operasyonun adını biliyorum, o yüzden kısaca şöyle açıklayayım: Dizlerindeki eklem boşluğunda kıkırdakların sürtünmesini engelleyen sıvıdan eser kalmamış, bu nedenle o kıkırdaklar feci şekilde aşınmış. Bu da yürürken, otururken kalkarken vs anneanneme dayanılmaz bir acı veriyordu. Ameliyatla, dizindeki bu ekleme platin protez takıldı – her iki dizine de. Felaket bir acı. Ütelik genel anestezi de yapmamışlar kadıncağıza, lokal yapmışlar yaşı ileri olduğu için. Ameliyat boyunca takır tukur kırılma biçilme sesleri dinlemiş küçük anneanneciim.
Şimdi ameliyat sonrası egzersizler yapmak zorunda. Görseniz, doktor öyle bir liste vermiş ki ben bu sağlam halimle yapamam o kadarını. Resmen 20 çeşit hareket ve her birini 100er, 150şer kere yapması isteniyor. Yani sabah kalksa, başlasa, akşama anca biter hiç durmadan. Olacak iş değil. Hareketler de oldukça zorlu. Kadıncağız bas bas bağırıyor naapsın?! Geceleri de uyuyamıyor; bu gece toplamda 2 saat anca uyudu işte 15er dakikadan...
Babaannemin durumu da sinir bozucu. Tansiyonu oldukça yüksek. Ayrıca çok evhamlı olduğu için sürekli oğullarını, torunlarını, yöneticisi olduğu apartmanın tamirat işlerini vs vs merak etmekten tansiyonu sürekli oynuyor. Ben böyle evhamlı insan görmedim: Babam check-up için Karamürsel’den Gebze’ye gidiyor – alt tarafı 1.5 saatlik yol - babaanne evde hop oturup hop kalkıyor. “Eyvah çocuğa bişey mi oldu. Ay havada çok sıcak. Ay hastanede bunalır şimdi o...” Ohooooooo. Babamın gittiği hastane de mübarek 5 yıldızlı otel gibi. Ben sırf gezme amaçlı gittim 1-2 kez babamla... Hele bir de pastanesi var... Owfff.. Ordaki kadar lezzetli vişneli çikolatalı pastayı ömr-ü hayatımda yemedim ben. Hem de kremşanti yerine muhallebi döşüyorlar arasına üstüne falan. Oyyyhh! Ay bi daha gidesim geldi bak. Şöööyle hastane bahçesinde çiçekler arasında denize karşı o pastadan yiyip çay içesim geldi vallaha!
Hmm konudan saptım sanırım, hemen geri dönüyorum!
Babaannemin bir de mide sorunu olduğu için yedikleri ona felaket sancılar ve boşaltım zorluğu olarak geri dönmekte. Üstelik pankreası da ara sıra fena saçmaladığı için babaannemin bütünüyle çiğneyip yutabildiği tek ikili, peynir-ekmek. Peynir de mümkünse keçi peyniri olmalı, çünkü diğerleri de dokunuyor. Yazık yaaaa kadıncağız böyle önüne soğandır, salatalıktır, domatestir, fasulyedir vs koyduğunda öyle bir iç çekiyor ki... Sonra dayanamayıp biraz yemeye başlıyor. Ama bunların suyunu emip posasını çıkarmak zorunda kalıyor. Bunu da sadece evde yapabildiği için biz dışarda yemek yemek istediğimizde kadıncağızın morali bozuluyor. Zor ya... Düşünsene hiçbir şeyi adam akıllı yiyemiyorsun, sadece emebiliyorsun! Olacak iş değil! Ama olmak zorunda işte.
Yaşlılık çok zor bir şey. Tamam dinç yaşlılarımız da var ama öyle olmak da zor. Yaşam boyu düzgün besleneceksin de... Spor yapacaksın da.... ohoooooo....
Çevremdeki yaşlılarda gözlemlediğim moral bozucu birkaç hususu listelemek gerekirse:
-Deri koltukta oturmaktan rahatsız olabiliyorlar.
-Dizlerini kırıp üstüne oturamayabiliyorlar.
-Merdiven çıkmak acıklı bir olay haline geliyor.
-Yokuş aşağı inerken başları dönebiliyor.
-Yemek kokusu onları rahatsız edebilyor.
-Sırtlarında durmak bilmeyen bir ağrı hissettiklerinden aynı pozisyonda fazla oturamayabiliyorlar.
-Parmakları rahat açılıp-kapanmayabilyor.
-Hava sıcaklığı normalken bile üşüyebiliyorlar.
-Ufak esintiler onlara rüzgâr etkisi yapabiliyor.
-4 saatlik bir yolculuk bile onlara fazla gelebiliyor.
-Bindikleri arabanın başka bir arabayı sollaması, korku ve endişhe nedeni halini alabiliyor.
-Elleri titrediği için ipliği ipne deliğinden geçirebilmek bir yana dursun, düzgün yazı yazmak bile zorlaşabiliyor.
-Her istediklerini yiyemeyebiliyorlar.
-Geceleri uykusuzluk çekebiliyorlar.
-Değişen dünyayı anlamakta zorlanıyorlar.
-Ayakkabı bağlamak onlar için çok zor olabiliyor. (Farketmişsinizdir, bir çoğu bağcıksız ayakkabı giyer.)
Daha çoook sayılabilir de işte şimdilik bu kadar yeter.
Kafa yapılarımız uyuşmadığından veya bana ayak uyduramadıklarından onlarla bir arada olmak beni biraz zorluyor, evet. Ama yaş itibariyle doğa ananın onlara eskisi kadar cömert davranmadığını farkettiğim için artık biraz daha anlayışlı yaklaşıyorum sanırım.
Yaa ben gerçekten korkuyorum. Yaşlı olmak gerçekten zor. Gençliğin kıymetini bilip son damlasına kadar sömürmek lazım. Gezelim, eğlenelelim, oynayalım, zıplayalım arkadaşlar! Ne duruyoruz yau???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder