1 Mart 2023

Karta sığmayan hediye notu

Sen bana sadece kitap okumadın can dostum.
Altında ezildiğim sıkıntılarımı hafiflettin, yalnızlığıma çözüm oldun, hayal dünyama eşlik ettin, eksik tuğlalarımı tamamladın. 

O nedenle bu hediyeyi sadece sana değil, ikimize verdim say. 


Ayrıca bensiz okursan saçını başını yolarım!

😆😜


“Yapamazsın.” dediğini duyar gibiyim. 

Doğru, yapamam. 

Yapmam.

Bu tehdit, sonsuza dek bir blöf olarak kalacaktır. 


29. yaşın kutlu olsun can dostum. 

Her şeye rağmen, bir yanımızın hep çocuk kalması dileğiyle; sadece iyi günlerde değil, kötü günlerde de okuyalım.


Kucak dolusu sevgiler,

Lavaysh

13 Eylül 2010

2 Eylül 2010

Büyütmek için resme tıklayın.
Büyütmek için resme tıklayın.

Büyütmek için resme tıklayın.

17 Mayıs 2010

Kahvaltı aramaca @ Lund


Mayıs ayının hakkını veremeyecek kadar puslu, yarı-karanlık bir Lund sabahının 6 buçuğunda uyanasım tuttu. Ne saat 9'dan önce kalkan biriyim oysa ki, ne de gece yarısından önce yatağa giren... Tam doğuya bakan penceremden her zamanki gibi sabah güneşi de vurmuyordu yüzüme, ama uyandım işte.

Karamürsel'de haftasonları hep hayallenip de çok az yapabildiğimiz çay bahçesi kahvaltıları gelmiş olmalı ki aklıma, birden yürüyüşe çıkıp sonra dışarda kahvaltı etmek geldi içimden. Saat 8'e kadar yapacağım yürüyüşü şehir merkezinde tamamlayıp, Cafe Point'in geçen sene denediğim kahvaltısıyla sabah keyfi yapacaktım.

Kendime seçtiğim mağduru da uyandırıp peşime taktıktan sonra soluğu Lund'un yemmmyeşil sokaklarında ve parklarında aldık.
Kuşlardan böceklerden ve insanı sarhoş eden çiçek kokularından falan bahsetmeyeceğim. Hepsini hayal gücünüze bırakıyorum. Şu kadarını söyleyeyim, sabahın köründe kalktığıma değdi.

Yollar neredeyse bomboş... İşe gitmeden önce köpeğini gezdiren ya da sabah koşusuna çıkan birkaç Lund sakininden başka kimseler yok. Şehrin ana caddesinde in cin top oynuyor... Botanik bahçede bir biz varız bir de sabah sporu yapmakta olan, üstü eşofmanlı altı kot pantolonlu (!) orta yaşlı bir hanım abla... Arılar bile yok. Aslında oldukça garip, güneş doğduktan sonraki ilk saatlerde insanın ağzına burnuna bile konan, vız vız vız kulağını gıdıklayan arılar hâlâ yok. Rahat rahat yürüyebildiğimiz için seviniyoruz içten içe ama arısız bir baharın bitki alemini nasıl etkileyebileceğini düşündükçe de çevreci yanımız huysuzlanıyor.

Botaniska trädgården'den sonra dalıyoruz Lund'un mini mini sokaklarına... Köpeğini gezdiren tonton amcaya selam veriyoruz, o da başıyla selam verip gülümsüyor. Yol kenarlarında, kaldırım taşlarından arasından fışkıran çiçekleri köklerinden koparıp evde saksıya dikesim geliyor; ama kendime hakim olmayı seçiyorum. Bir sürü şey geçiyor aklımdan. Ufak tefek hayallerden başlıyor, bir gün çok zengin olup Türkiye'de Lund'un aynısını bir model olarak kurarak küçük bir köy yaratma fikrine kadar abartıyorum. Bir mimari ve şehir planlama takımını Lund'a gelip bütün yapıyı inceledikleri, sonra da gelip benim seçtiğim bölgeye aynı modeli uyguladıkları bir projeyi canlandırıyorum kafamda. Sonra çok uçtuğumu farkedip gerisin geri iniyorum yer yüzüne :)

Ve sonunda şehir merkezine ulaşıyoruz. Saat 9'a 10 var. Yaşasınnn kahvaltı saati!

Ama her yer kapalı... ?! Bir tek süpermarket açık !!? Hızlı adımlarla Café Point'e ulaşıyoruz, camdaki çalışma saatleri mekanın 10'da açılacağını gösteriyor. Diğer yerlere bakıyoruz, aynı... en erken açılan yer 9.30'da açılıyor. Bu İsveç'in en büyük numarası zaten böyle kısa çalışma saatlerine rağmen şahane para kazanmaları. Bir de saçma sapan nedenlerle istedikleri zaman izin alabilmeleri var tabii... Alışveriş yapmam lazım diyerek bile izin alabiliyorsunuz kimi iş yerinden. Mesela bankalar sabah 10'da açılıyor, haftanın üç günü 5'te, iki günü 3'te kapanıyor. Tam zamanlı çalışan birinin bankada işi olsa, kendi mesai saati bittikten sonra gidemez bankaya. Haftasonu zaten kapalı... Kuaförler desen öyle... Yani bankaya ya da kuaföre saç kestirmeye falan gitmek için izin almak çok da seyrek bir durum değil anladığım kadarıyla. 5 haftalık da zorunlu yıllık izin var zaten minimum... "Zorunlu" kelimesine dikkat: "Huzurlu adam üretken adamdır" mantığı... Helâl !

Sonunda ana meydanlardan birine geri dönüyoruz ve görüyoruz ki açık olan tek pastane/café, 2 yıldır burada yaşamama rağmen içine girmeye cesaret edemediğim, sırf görünümüyle bile cebimi yakma potansiyeli gösteren ve içinde daha önce hiç öğrenci kılıklı birini görmediğim bir yer... Sezercik modunda vitrinden içeriyi inceliyoruz ve menü tabelasında fiyat yazmadığını görerek moral ekşitiyoruz. İçeri girip fiyatları sorup, pahalıysa gerisin geri çıkacak cesareti bulamadığımızdan kendimizi en yakın süpermarkete atıyoruz. Tanesi 1.6TL olan kruvasanlarla yetinme planımız, Pressbyrån'dan kağıt bardakta alacağımız 3TL'lik kahveyle şekilleniyor. 2 kruvasan ve bir kahveden oluşan 6.20TL'lik kahvaltımı, aynı maliyete tâbi çeşidi bol, üstelik de deniz manzaralı bir Karamürsel kahvaltısıyla karşılaştırıp hüzünleniyorum. Ama olsun, tüm kategorileri kapsayan bir maliyet-kazanç listesi yapınca Lund galip geliyor yine de.

Yağmur yağdı yağacak, hava soğuyor, üstümüzde mont yok... Dükkânın önündeki, tüm otobüslerin buluştuğu ana duraklar bütünü meydan manzaralı banka oturuyoruz. Bir anda önümüze konan bir grup güvercin ve karga görünümlü garip siyah kuşa kırıntılarımızı atarken güvercinin kafasının diğerlerine nazaran pek çalışmadığına kanaat getiriyoruz. Ayağımızın yanına düşen ekmek parçasını almak için binbir plan yaptıktan sonra gagasıyla tuttuğu gibi koparabilmek için kafasını geriye sallayan şapşal güvercin, minik bir kırıntıyı ağzında hapsetmek suretiyle geri kalan büyük kısmı savrulmanın etkisiyle siyah kuşlara kaptırırken, hiçbir risk almadan parçanın büyük kısmını mideye indiren bu siyah asilzadeleri takdir etmek durumunda kalıyoruz. Tam bir "armut piş, ağzıma düş" modeli. Ona da helâl valla... Ne diyim?

1 Ocak 2010

2010 oldu şimdi di mi?

Eski yıl sona erdi, yepyeni bir yıl geldi.... Yeni yıl yeni yıl yeni yıl sizlere kutlu olsun... Dıbıdıbıdıbıdıbı.. laylaylay...

Bu sene 31 Aralık'ı 1 Ocak'tan ayıran bi yeni yıl gecesi yaşamadım. Malum koca 1 aylık noel tatili dolayısıyla herkeslerin evlerine, kendi ülkelerine gideceğini, geçen yılki tecrübeme rağmen hesap edememiş değildim elbet; ama önemsememiş olacağım ki Lund'da kaldım yine. Yanlış hesaplamışım ama. Sosyal hayvan olmak dile kolay; dün akşam en yakın arkadaşlarımla tepinemediğim için böyle içimde bir toprak testi kırıldı sanki. Kırıklardan havalanan tozlardan tıkandım kaldım. Klişeleşmiş, yıllar süren ticari dayatmalar sayesinde alışmış olduğumuz "yılbaşı gecesi fena halde eğlenmeliyim" inancının ruhumu terkettiğini sanmıştım oysa ki. 31 aralık'ın herhangi bir akşamdan bir farkı olmadığına inandırmıştım kendimi. Ya da öyle sanmıştım. Oturup economic stress and mortality chapter'ını okuyacaktım. Olmadı.

Gideyim bari akşamın 6'sından beri çıkardığı gürültüyle savaş alanı atmosferi yaratan havai fişekleri bir de Lundagård'da izleyeyim dedim. Arkadaşım G. de yalnızmış, o da katıldı bana.




10 Aralık 2009

Nasıl bir okumaksa...


Fenalardayım. Üstüne peri tozu serpilmişçesine havalanmakta beynim.

Son zamanlarda okuduğuma konsantre olamaz oldum. Değil akademik makale, kafa dinlemek için elime aldığım romanı bile okurken saçma sapan düşüncelere dalmaktan bıktım artık. İşin kötüsü, hayal alemine daldıktan sonra bile okumaya (sesli ya da içimden farketmez) devam ediyorum. Kendime geldiğimde nerdeyse 2 sayfa geçmiş oluyor ve ben o son 2 sayfada ne anlatıldığına dair hiçbir fikre sahip değilken buluyorum kendimi.

Hani roman okurken anlatılan karakteri, ortamı, olayı vs canlandırırsın ya imgeleminde... Olmuyor işte o artık. Ertesi gün gideceğim toplantıyı, akşama pişireceğim yemeği, kantinde gördüğüm yakışıklı çocuğu, 5 yıl sonra nerede olacağımı ya da ne bileyim İsveç'e değil başka yere yüksek lisans başvurusu yapsaydım ne olacağını düşünmekten, gözümle taradığım hiçbir yazıyı beynimde işleme koyamıyorum artık.

Bunu örneklemek için aşağıdaki resmi hazırladım. Siyah yazılar okuduğum şeyi, yeşiller ise o an aklımdan geçenleri göstermekte. Bunu örnek olarak yazdım tabii, aklımdan geçenler bana kalsın, aşağıdaki kadar saçma sapan da değilim yani :)

Resmi büyütmek için üzerine tıklayın.