20 Şubat 2007

Türk-Dan Benzeşmesi

Hani internette dolaşan ya da gazetelerin sayfalarındaki boşlukları doldurmak için kullanılan, “sadece bir türk _________________ yapabilir”lerden oluşan yazılar vardır ya... Hatta bir amcamız bu fikirleri “Selam Dünyalı, Ben Türküm!” adlı kitabında bizzat kaleme almıştır.

Diyorum ki, o kadar büyük konuşmamak lazım.

İşte Türkiye’deyken hakkında ileri geri pek bir konuştuğum; ancak buraya gelince Türklere has olmadığını farkettiğim davranışlar:


1. Otobüste ayakta durmaya meraklı insanlar var. Sürüyle boş koltuk olsa bile ayakta bekleyen genç yaşlı çeşit çeşit insan gördüm. 2 durak sonra ineceklerini düşündüm ama en az 6-7 durak boyunca ayakta bekleyenleri görünce vazgeçtim.


2. Değil Türklere has olmadığını farketmek, yere tükürme alışkanlığının Danimarkalı erkekler arasında bizim Türklerden daha öte seviyede yaygın olduğuna kanaat getirmiş bulunmaktayım. Yolda yürürken yerdeki sarımtrak kirli-beyaz lekeleri görmek insanı pek neşelendirmiyor doğrusu. Aslında bizdeki daha bir edepli adaplı: Türk erkeği, futbolcu değilse, yolda yere tükürme ihtiyacı hissettiğinde 1 saniyelik de olsa etrafa bakar ve kendince uygun bulursa tükürür. Birinin kendini gördüğünü farkederse utanmaz belki, ama yine de bir şeyler, tükürmeden önce onu etrafında kimse olup olmadığına bakmaya iter. Yine de etrafında birileri olsa bile tükürmekten vazgeçmemesi ilginçtir. Ancak yine de önemli olan niyettir diyerek, Türk erkeğini Danimarkalılardan daha masum sayabiliriz. Danimarkalı erkekler bunu bile yapmıyor. Yanlarında çocuk varmış, kız arkadaşları varmış, karısı varmış, yaşlı teyze/amca varmış hiç umursamıyorlar. Her yer tükürme kabı misali! Avrupa’da böyle bir şey göreceğimi hiç tahmin etmemiştim mesela. Çok büyütmüşüm galiba gözümde.

3. Ayakkabılarının arkasına basanlar var. Evet, yapıyorlar bunu.


4. Otobüste olağanüstü saygı bekleyen yaşlı teyzelerden burada da var. Koskoca körüklü otobüste 15’ten fazla boş yer varken ille de ön kısımda oturmak isteyen teyzem bu kısımda yer olmadığını görünce inat edip ayakta bekliyor ve kendi kendine söylenmeye başlıyor. Evet Danca bilmiyorum, ama hoş şeyler söylemediği her halinden anlaşılıyor teyzemin. Sonunda ben dayanamayıp kalkıyorum ve yerimi teyzeye veriyorum ve teyze söylenme halinden en ufak bir ödün vermeden; ama zafer coşkusuyla göğsünü gererek teklifimi kabul ediyor. Bense geriye kalan sayısız boş koltuktan birini seçip oturuyorum.

5. Kaldığım yerin görevlisine ihtiyacım oldu ilk yerleşme aşamasında. Gel gör ki adamın görüşme saatleri haftaiçi sadece 8.30-9.00 arası. İlk şoku atlattıktan sonra bir sabah nihayet zamanında kalkmayı başardım ve ofisine gittim. Kapının kilitli olduğunu farkedip dumur olduktan sonra panodaki notu gördüm. Burada oturanların nerdeyse yarısının Danimarkalı olmadığı bir gerçekti; ama yine de not Danca yazılmıştı!!! Bir kağıda yazdım notta yazanları ve okula gidip danışman arkadaşa tercüme ettirdim: “Görevlinin ofisi başka bir yere taşınmıştır, isterseniz telefonla bağlantıya geçebilirsiniz.” Suratımdaki afallama ifadesini yok etmek çok kolay olmadı. Bir, o “başka bir yer” neresiydi? İki, niye telefon açıyordum? Üç, telefon numarası neydi? Böylesine işe yaramaz bir notu Türkiye’de görsem pek şaşırmazdım heralde ama burada böyle bir şeyle karşılaşmak beni çok şaşırtmıştı. Sonra e-posta ile bağlantıya geçtim adamla. Yeni ofisinin yerini de sordum. Cevap: “Ofisim taşınmadı ki! Hâlâ 193 numara!”

!?!?!?!?!?!?!

Alışıyorum ama artık....

3 yorum:

Tymaut dedi ki...

iişte bunların hepsi cinsiyetlerin birbirine karışmasından kaynaklanıyor...

Ayşegül (Patamushta-потому что) dedi ki...

Yavuzcuum seni severim bilrsin; ama CINSIYETLERIN BIRBIRINE KARISMASI nasil bi sey oluyor onu anlayamadim ben pek...

Yani kadinlar erkek, erkekler kadin oluyor ya da herkes her ikisi birden oluyor falan gibi bir durumdan mi bahsediyoruz??

Yok valla anlamadim :S

berkhan dedi ki...

o notu niye yazmış peki o zaman?