Lund'a 10 km uzaklıktaki sakin Lomma kasabasına gittik dün. 15 kişiyle başlayan bisiklet konvoyumuzun yarısı dördüncü kilometrede teknik aksaklıklar nedeniyle telef olurken, kalanlar da hızlarına göre üç gruba ayrılmak zorunda kaldılar. Velhasıl, aradaki 20 dakikalık alışverişi saymazsak 1 saatte Lomma Plajı'na vardık.
Türkiye'de olsa nisan ayında plaja gitmek aklımın ucundan geçmez, ama burda geldik başkalarının gazına, soluğu kumsalda aldık. Deniz şahane; süt liman! Ama bir gariplik var, 100-150m ileriye kadar bile su diz boyunu geçmiyor, ve arada minik kum adacıklar var. Yüzmeye yer yok yani :)
Suda yürüyüp şu adacıklarda fotoğraf çekebilirim diye heveslendim bir an, daldım suya! Baştaki 10cm'e kadar derinlikteki yerler ılıktı, cesaretlendim, tamam dedim ben kesin yürürüm burdan adaya kadar diye... Su bir 5 cm daha derinleşince birden kendime geldim! Ayağıma kramp girdi eh haliyle, su değil buzzz buzzz....
Suda yürüyüp şu adacıklarda fotoğraf çekebilirim diye heveslendim bir an, daldım suya! Baştaki 10cm'e kadar derinlikteki yerler ılıktı, cesaretlendim, tamam dedim ben kesin yürürüm burdan adaya kadar diye... Su bir 5 cm daha derinleşince birden kendime geldim! Ayağıma kramp girdi eh haliyle, su değil buzzz buzzz....
Etrafıma baktım, ne kadar çoluk çocuk varsa hepsi suda!!! Ben 30 saniye dayanamazken bunlar yarım saattir suda!!!
Öteye baktım, bir adacığın üzerine bir baba iki çocuk, şakalaşıyorlar. "Aman da ne şirin..." diye düşünürken adam birden çocuklardan büyük olanını (en fazla 10 yaşındadır) suya atmaz mı!? 30cm derinlikteki buzzz gibi suya üstündeki şort ve tişörtüyle (bu sözcüklere Türkçe karşılık bulundu mu?) şapalanak diye düşen çocuk bizim cennet köşesi ülkemizdeki çocuklar gibi ağlayıp çığıracağına sevinç kahkahalarıyla babasına su sıçratmaya başladı.
Sol yanımda annesinin elinden tutmuş beyaz şortlu askılı beyaz buluzlu beyaz tenli maviş gözlü sarı saçlı bir bebek de suyun güneşin keyfini çıkarıyordu. Belli ki yürümeyi öğreneli çok olmamış, konuşabildiğinden de şüpheliyim.
Biz bebelerimizi sarıp sarmalıyoruz, en ufak soğukta battaniyenin altına sokuyoruz, gavur (!) kendi eliyle koca kışın soğuğunu atamamış bu kuzey denizinde çocuğunu eğlendiriyor. Ondan sonra soruyoruz işte Türkler neden başkalarından önce bir şey icat edemedi diye!
Sen o kadar koruyup kollarsan, sınırları belirlersen, her şeyden korkarsan, çocuk nasıl cesaretli yetişip girişimci bir yetişkin olsun? Zaten eğitimli insanın yaratıcı olabilmesi için gerekli koşullar da sağlanmadığından, yurttan göçen beyinleri yermenin hiç âlemi yok! Göçmesin de ne yapsın?!
2 yorum:
tebrikler.son paragraf harika!.. içler acısı bir durumu çok güzel özetlemşsn
Yorum Gönder