12 Nisan 2009
Polonyaaa Polonyaa duy sesimizii, bu gelen Türklerin ayak sesleri!
5. Uluslararası Halina Halska Opera-Şan yarışmasında toplam 5 ödülü Ankara'ya götürdüler!
Arkadaşım E.'nin "Laylay kuzen" ismini taktığı, en genç başarılı finalist ödülünü alan 21 yaşındaki Dilay Girgin'in Olympia performansı:
Grand Prix, yabancı katılımcılar arasında en iyi Lehçe yorum, en iyi artistik ve özgün yorum ve Worclaw Operası 2009-2010 özel ödülüne layık görülen, artık ailemizden biri olan pek neşeli arkadaşım/eniştem Bora Balcı'nın ödül törenindeki üç parçalık performans kolajı:
Yarışma sonrası dedikodular:
47 katılımcıdan 20si finale kalırken, ödüle layık görülen 11 finalistten Bora dışında hiçbiri 1'den fazla ödül almadı :) Bora sahneye her çağrıldığında duyulan coşkulu alkışların arasında "yine mi?" şeklinde mırıltılar kulağa çarptı...
Alman jüri üyesinin Dilay ve Bora'ya kartını verip, Almanya'da devam etmek isterseniz mutlaka beni arayın, yardımcı olayım dediğine şahit olundu.
Bulgar jüri üyesinin bu güzel çifti ayırıp, Bora'yı kızına, Dilay'ı da oğluna almayı düşündüğünden şüpheleniliyor.
Dilay sahnede çığırırken jürinin kendini dağıttığı gözlemlendi. Ağzı açık kalan üyelerin bazılarının ağzına sinek kaçtı :)
Erkek jürilerden birinin, Bora'dan terzisinin adresini istediği söylentisi yayılıyor. Bora'ya diktiği fraktan bir de kendisine yaptırmak istiyormuş.
Kuş bakışı
Lomma Plajı
Lund'a 10 km uzaklıktaki sakin Lomma kasabasına gittik dün. 15 kişiyle başlayan bisiklet konvoyumuzun yarısı dördüncü kilometrede teknik aksaklıklar nedeniyle telef olurken, kalanlar da hızlarına göre üç gruba ayrılmak zorunda kaldılar. Velhasıl, aradaki 20 dakikalık alışverişi saymazsak 1 saatte Lomma Plajı'na vardık.
Suda yürüyüp şu adacıklarda fotoğraf çekebilirim diye heveslendim bir an, daldım suya! Baştaki 10cm'e kadar derinlikteki yerler ılıktı, cesaretlendim, tamam dedim ben kesin yürürüm burdan adaya kadar diye... Su bir 5 cm daha derinleşince birden kendime geldim! Ayağıma kramp girdi eh haliyle, su değil buzzz buzzz....
Etrafıma baktım, ne kadar çoluk çocuk varsa hepsi suda!!! Ben 30 saniye dayanamazken bunlar yarım saattir suda!!!
Öteye baktım, bir adacığın üzerine bir baba iki çocuk, şakalaşıyorlar. "Aman da ne şirin..." diye düşünürken adam birden çocuklardan büyük olanını (en fazla 10 yaşındadır) suya atmaz mı!? 30cm derinlikteki buzzz gibi suya üstündeki şort ve tişörtüyle (bu sözcüklere Türkçe karşılık bulundu mu?) şapalanak diye düşen çocuk bizim cennet köşesi ülkemizdeki çocuklar gibi ağlayıp çığıracağına sevinç kahkahalarıyla babasına su sıçratmaya başladı.
Biz bebelerimizi sarıp sarmalıyoruz, en ufak soğukta battaniyenin altına sokuyoruz, gavur (!) kendi eliyle koca kışın soğuğunu atamamış bu kuzey denizinde çocuğunu eğlendiriyor. Ondan sonra soruyoruz işte Türkler neden başkalarından önce bir şey icat edemedi diye!
Sen o kadar koruyup kollarsan, sınırları belirlersen, her şeyden korkarsan, çocuk nasıl cesaretli yetişip girişimci bir yetişkin olsun? Zaten eğitimli insanın yaratıcı olabilmesi için gerekli koşullar da sağlanmadığından, yurttan göçen beyinleri yermenin hiç âlemi yok! Göçmesin de ne yapsın?!
10 Nisan 2009
Bej
Başka bir mutluluk bu seferki. Caddelere, sokaklara, insanlara, ağaçlara baktıkça ağlatan bir mutluluk; ama kaybetme korkusunun verdiği endişhenin pusu içinde...
Aynaya baktığımda önceki "ben"i görememenin mutluluğu içinde... Bir şeyler öğrenmiş, ders almış olmanın huzuru içinde, ama alınan dersi saf korkaklıkla karıştırma tehlikesini sezmenin yarattığı huzursuz nemle...
Topuğumu Arnavut kaldırımlarının aralıklarına soka soka, her yağmurda saçlarının kıvırcıklaşmasına aldırmadan, soğukta sıcakta güneşte karanlıkta kalabalıkta yalnızlıkta evde dışarda siyahta beyazda hep bir mutluluk damlası bulabilmek...
ama tüm bu güzellikleri bana yaşatan gücü evimden, ülkemden uzak olmanın verdiğini bilmek...
işte o üzüyor beni.
Dilime İsveç kaçtı!
Harfler niye her dilde farklı telaffuz ediliyor hiç anlamam. Ortak bi telaffuz olsun işte her harf için, bir araya getirince tek bi şekilde okunsun! Zaten gramerler değişik, bir de telaffuz karışınca işler iyice zorlaşıyor. Küreselleşme bu işe de bi el atsa pek sevineceğim. Buraya geldiğimizden beri dalga geçiyorduk bu İsveçliler niye j ve g harflerini y veya ğ diye telaffuz ediyorlar diye...
Mesela "I just jumped off the car with my new jacket and ran into the faculty of geography." gibi bir cümle, özellikle yaşlıcana bir İsveçli'nin ağzından şöyle çıkabiliyor: "I yust yumped out of the car with my new yacket and ran into the faculty of yoography." Ç sesi de yok İsveççe'de. Ş var.
O yüzden "Go get your [şeair]" diye bi şey duyarsanız o "Go get your chair" de olabilir, "Go get your share" de olabilir. "This is [şiiip]"in anlamı, "this is sheep" de olabilir, "this is cheap" de olabilir.
Bunlarla dalga geçmekten yorulunca bırakmıştık aslen. ve bugün... kahvaltıda iki İsveçli arkadaşımla İngilizce konuşurken birden "cheap" yerine "sheep" derken buldum kendimi!!! Okkalıca güldük hep birlikte. "Yaaa... Sen misin dalga geçen ç'lerle ş'lerle" dercesine baktılar bana cin cin :)
Diğer değişik telaffuzlar:
region = regın
regulation = reculayşın
regularly = recılırli
general = yenırıl
plagiarism = pleyırizm
at = oöt
also = ôlso